Bebeklerde El, Ayak ve Ağız Hastalığı Nedir?

Bebeklerde El Ayak ve Agiz Hastaligi Nedir

El, ayak ve ağız hastalığı, çoğunlukla Coxsackie virüslerinin neden olduğu, döküntü ve ağız ülserleriyle seyreden bulaşıcı bir enfeksiyondur. Ateş, iştahsızlık ve huzursuzlukla başlar; döküntüler el-ayak tabanları ve ağız çevresinde belirginleşir. Seyir genelde iyidir.

Hastalığın bulaşma yolları ve izolasyon: Fekal-oral, solunum sekresyonları ve vezikül içeriğiyle bulaş olur. Kreş ve okul temaslarında hızla yayılır. El hijyeni, yüzey dezenfeksiyonu ve semptomlu çocukların evde izlenmesi bulaşmayı azaltır.

El, ayak ve ağız hastalığında tedavi: Spesifik antiviral yoktur; destek tedavisi esastır. Ateş ve ağrı için analjezik-antipiretik verilir, sıvı alımı teşvik edilir. Ağız ülserlerinde yumuşak besinler ve lokal bakım önerilir. Sekonder bakteriyel enfeksiyonlar izlenir.

Komplikasyonlar ve uyarı işaretleri: Dehidratasyon, nörolojik tutulum ve nadiren onikomadezis bildirilebilir. Şiddetli ağrı, sürekli kusma, bilinç değişikliği veya ense sertliği gelişirse acil başvuru gerekir. İyileşme sonrası geçici tırnak değişiklikleri görülebilir.

Bebeklerde El, Ayak ve Ağız Hastalığı Nedir?

Bebeklerde el, ayak ve ağız hastalığı, çoğunlukla coxsackievirüs kaynaklı, bulaşıcı bir viral enfeksiyondur. Ağız içinde yaralar, el ve ayaklarda döküntü veya kabarcıklarla kendini gösterir ve genellikle hafif seyirlidir.

El, Ayak ve Ağız Hastalığının Nedeni Nedir?

El, ayak ve ağız hastalığı, tek bir mikrobun marifeti değildir. Aslında bu “Enterovirüs” adını verdiğimiz geniş bir virüs ailesinin neden olduğu bir sendromdur. Bu virüslerin en can sıkıcı özelliği, dış ortama karşı oldukça dayanıklı olmalarıdır; bu da onların oyuncaklar, kapı kolları gibi yüzeylerde saatlerce canlı kalıp kolayca yayılmasına olanak tanır. Bu virüs ailesinin pek çok farklı üyesi hastalığa yol açabildiği için, bir çocuğun hayatı boyunca birden fazla kez el, ayak ve ağız hastalığı geçirmesi maalesef mümkündür. Bir virüs tipine karşı kazanılan bağışıklık, diğerlerine karşı koruma sağlamaz.

Tarihsel olarak baktığımızda, hastalığın en bilinen ve klasik formunun sorumlusu Koksaki Virüs A16 (CV-A16) olmuştur. Bu virüsle oluşan enfeksiyonlar genellikle daha hafif seyreder; hafif ateş, ağızda birkaç yara ve el-ayak döküntüsü ile birkaç gün içinde kendiliğinden düzelir. Bu hepimizin bildiği o “klasik” tablodur.

Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var: Enterovirüs 71 (EV-A71). Bu virüs, dünya genelinde, özellikle de Asya-Pasifik bölgesinde ciddi endişe kaynağıdır. EV-A71 de bazen sıradan, hafif bir hastalığa neden olabilir. Fakat ne yazık ki sinir sistemini tutma (nörotropizm) eğilimi çok daha yüksektir. Bu da onun beyin ve omuriliği etkileyerek menenjit, beyin iltihabı (ensefalit) ve hatta çocuk felcine benzer ani güçsüzlük tablolarına (akut flask paralizi) yol açabileceği anlamına gelir. Büyük ve bazen ölümcül olabilen salgınların arkasındaki ana aktör genellikle EV-A71’dir. Bu nedenle başlangıç belirtileri diğer virüslerden farksız olsa da EV-A71’in varlığı, hastalığın seyrini tamamen değiştirebilir.

Son yıllarda ise sahneye yeni oyuncular çıktı. Özellikle Koksaki Virüs A6 (CV-A6), son on yılda tüm dünyada yaygınlaşarak hastalığın bilinen yüzünü değiştirdi. CV-A6, genellikle daha fırtınalı, “atipik” yani alışılmışın dışında seyreden enfeksiyonlara neden olur. Döküntüler sadece el, ayak ve ağızla sınırlı kalmaz; yüze, gövdeye, kol ve bacaklara, hatta bez bölgesine kadar yayılabilir. Bu döküntüler daha büyük, içi su dolu kesecikler (büller) şeklinde olabilir, kolayca patlayıp kabuklanabilir ve bu haliyle suçiçeği veya impetigo gibi başka cilt enfeksiyonlarıyla karıştırılabilir. CV-A6’nın kendine has bir de “kartviziti” vardır: Hastalıktan yaklaşık 1 ila 2 ay sonra, bir veya daha fazla tırnağın tamamen ağrısız bir şekilde düşmesi (onikomadez). Bu durum aileleri oldukça endişelendirse de alttan gelen yeni tırnaklar sağlıklı bir şekilde uzar. Yine son dönemde adını sıkça duyduğumuz bir diğer virüs de Koksaki Virüs A10 (CV-A10)’dur.

El, Ayak ve Ağız Hastalığı Nasıl Bulaşır?

Bu hastalık inanılmaz derecede bulaşıcıdır. Virüsün yayılma yolları oldukça çeşitlidir, bu da özellikle kreş ve okul gibi toplu yaşam alanlarında neden hızla yayıldığını açıklar. Bulaşma yolları şunlardır:

  • Doğrudan temas (tükürük, burun akıntısı, döküntü sıvısı ile)
  • Solunum yoluyla (öksürük ve hapşırıkla saçılan damlacıklar)
  • Dışkı-ağız yoluyla (özellikle bez değişimi ve tuvalet sonrası hijyene dikkat edilmediğinde)
  • Virüs bulaşmış yüzeyler ve eşyalar (oyuncaklar, kapı kolları vb.)

Virüs vücuda girdikten sonra belirtilerin ortaya çıkması genellikle 3 ila 6 gün sürer. Bir çocuk, hastalığın ilk haftasında en bulaşıcı dönemindedir. Ancak en kritik bilgi şudur: Belirtiler tamamen geçse bile virüs haftalarca vücuttan atılmaya devam edebilir. Boğaz salgılarında 4 haftaya kadar, dışkıda ise 6 ila 12 haftaya kadar virüs bulunabilir. Bu hiçbir şikayeti kalmamış bir çocuğun bile farkında olmadan virüsü yaymaya devam edebileceği anlamına gelir ve salgınların kontrol altına alınmasını zorlaştıran en önemli faktör budur.

El, Ayak ve Ağız Hastalığının Klasik Belirtileri Nelerdir?

Hastalığın tipik seyri genellikle belirli aşamalar halinde ilerler. Bu belirtileri bilmek, süreci daha sakin yönetmenize yardımcı olabilir.

İlk Evre (Prodrom) Belirtileri

Hastalık genellikle 1-2 gün süren ve gribe benzeyen başlangıç belirtileriyle kendini gösterir. Bu dönemdeki yaygın şikayetler şunlardır:

  • Hafif ateş (genellikle 38.5°C altında)
  • Boğaz ağrısı
  • Halsizlik ve keyifsizlik
  • Bebeklerde artan huzursuzluk
  • İştah kaybı

Ağız İçi Yaraları (Enantem)

Ateşin başlamasından bir veya iki gün sonra, çocuğunuz için en sıkıntılı dönem başlar: ağız içindeki ağrılı yaralar. Bu yaralar, çocukların yemek yemesini ve sıvı içmesini engelleyen temel sorundur. Genellikle ağzın arka kısımlarında, yumuşak damakta, bademciklerin çevresinde ve küçük dil üzerinde başlarlar. Önce küçük kırmızı noktacıklar olarak belirir, sonra hızla içi su dolu minik keseciklere dönüşürler. Bu kesecikler çok hassas oldukları için kolayca patlar ve yerlerinde etrafı kıpkırmızı bir halkayla çevrili, ortası grimsi sarı renkte olan aft benzeri ülserler bırakırlar. Bu yaraların acısı nedeniyle çocuklar yemek yemeyi ve hatta su içmeyi reddedebilir, salyaları artabilir.

Cilt Döküntüleri (Egzantem)

Ağız yaralarından kısa bir süre sonra da meşhur cilt döküntüleri ortaya çıkar. Bu döküntülerin en tipik özelliği kaşıntısız olmalarıdır. Genellikle düz kırmızı lekeler, hafif pürüzlü kabarıklıklar ve bazen de içi su dolu, oval şekilli kesecikler şeklinde görülürler. Hastalığa adını veren yerleşim yerleri avuç içleri, ayak tabanları ve kalçalardır. Ancak lezyonlar ellerin ve ayakların üst kısımlarında, dizlerde, dirseklerde ve bez bölgesinde de sıkça görülebilir. Bu cilt bulguları genellikle 7-10 gün içinde iz bırakmadan kaybolur.

Atipik El, Ayak ve Ağız Hastalığının Belirtileri Farklı mıdır?

Evet, özellikle son yıllarda yaygınlaşan Koksaki Virüs A6 (CV-A6) suşu nedeniyle hastalığın daha önce pek görmediğimiz “atipik” formlarıyla karşılaşmaktayız. Bu belirtiler klasik tablodan oldukça farklı olabilir ve teşhisi zorlaştırabilir. Ailelerin bu farklılıkları bilmesi, ne zaman daha fazla endişelenmeleri gerektiğini anlamalarına yardımcı olur. Atipik belirtiler şunları içerebilir:

  • Yaygın ve Şiddetli Döküntüler: Lezyonlar sadece el, ayak ve ağızla sınırlı kalmaz; tüm gövdeye, kol ve bacaklara, yüze (özellikle ağız çevresine) ve genital bölgeye yayılır.
  • Büyük Su Kabarcıkları (Büller): Döküntüler, küçük veziküller yerine daha büyük, su dolu keseler şeklinde olabilir ve kolayca patlayarak kabuklanabilir.
  • Egzama Bölgelerinde Alevlenme: Atopik dermatiti (egzaması) olan çocuklarda, virüs özellikle egzama olan cilt bölgelerine yerleşerek burada çok şiddetli, ağrılı ve yaygın yaralara neden olabilir (egzama coxsackium).
  • Gianotti-Crosti Benzeri Görünüm: Özellikle yanaklarda, kalçalarda ve kolların dış yüzeylerinde yoğunlaşan, küçük, kırmızı, sert kabarıklıklar şeklinde bir döküntü de görülebilir.
  • Noktasal Kanama Benzeri Lekeler: Bazen döküntüler, cilt altında küçük kanama odakları gibi (peteşiyal) görünebilir, bu da daha ciddi hastalıklarla karışmasına neden olabilir.
  • Gecikmiş Tırnak Düşmesi: Bu CV-A6’nın en ilginç bulgusudur. Hastalık tamamen iyileştikten 1-2 ay sonra, el ve ayak tırnaklarında enine çizgilenmeler (Beau çizgileri) oluşabilir ve ardından bir veya daha fazla tırnak kökünden ayrılarak tamamen ve acısız bir şekilde düşebilir. Bu durum endişe verici görünse de geçicidir ve tırnaklar sağlıklı bir şekilde yeniden uzar.

El, Ayak ve Ağız Hastalığının Teşhisi Nasıl Konulur?

Çoğu zaman, el, ayak ve ağız hastalığının teşhisi için karmaşık testlere gerek yoktur. Hikaye ve fizik muayene genellikle tanı koymak için yeterlidir. Bir çocuğun ateşi yükselmişse, ağzında tipik yaraları varsa ve el-ayak-kalça bölgesinde karakteristik döküntüleri görülüyorsa, tanı büyük ölçüde nettir. Çocuğun yaşı (genellikle 5 yaş altı) ve kreşe gitme gibi bir toplu ortamda bulunma öyküsü de tanıyı destekler.

Ancak bazı durumlarda, etken virüsü kesin olarak belirlemek için laboratuvar testleri yapmak kritik önem taşıyabilir. Bu durumlar şunlardır:

  • Çocuğun genel durumu çok kötüyse veya hastaneye yatış gerektirecek kadar ağır bir tablo varsa.
  • Menenjit veya ensefalit gibi nörolojik komplikasyonlardan şüpheleniliyorsa.
  • Döküntülerin görünümü atipikse ve diğer ciddi hastalıklardan (örneğin meningokoksemi) ayırt edilmesi gerekiyorsa.
  • Bir kreş veya okulda salgın durumu söz konusuysa ve halk sağlığı yetkilileri tarafından etkenin belirlenmesi isteniyorsa.
  • Yenidoğan bebekler, hamileler veya bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler gibi riskli gruplarda hastalık gelişmişse.

Bu durumlarda, boğazdan, dışkıdan veya döküntüdeki su keseciğinden alınan örneklerle PCR testi yapılarak virüsün hem varlığı hem de tipi (örneğin EV-A71 mi, CV-A6 mı olduğu) saptanabilir.

El, Ayak ve Ağız Hastalığı Hangi Hastalıklarla Karışabilir?

Özellikle ağız yaraları ve döküntüyle seyreden birçok çocukluk çağı hastalığı vardır. El, ayak ve ağız hastalığını bunlardan ayırt etmek önemlidir.

  • Herpetik Jinjivostomatit (Uçuk Virüsü Enfeksiyonu):

Bu en sık karıştırılan durumdur. Temel fark, uçuk virüsünün neden olduğu yaraların genellikle ağzın ön kısmında, dudaklarda ve diş etlerinde yoğunlaşmasıdır. Ayrıca diş etlerinde belirgin bir şişlik, kızarıklık ve kanama (jinjivit) olur ve ateş genellikle daha yüksektir. EAAH’de ise yaralar daha çok ağzın arkasındadır.

  • Herpanjina:

Aslında bu EAAH’nin bir kuzenidir ve aynı virüs ailesi tarafından oluşturulur. Tek farkı, herpanjinada sadece ağzın arkasında ağrılı yaralar olmasıdır; el ve ayaklarda döküntü görülmez.

  • Suçiçeği:

Suçiçeği döküntüsü çok kaşıntılıdır, EAAH döküntüsü ise genellikle kaşıntısızdır. Ayrıca suçiçeği tüm vücuda yayılır ve aynı anda farklı evrelerde (leke, kabarcık, kabuk) döküntüler bir arada bulunur:

  • Kızamık:

Kızamık, öksürük, burun akıntısı ve gözlerde kızarıklık gibi belirtilerle başlar. Döküntüden önce yanak içinde çıkan “Koplik lekeleri” adı verilen beyaz noktacıklar ayırt edicidir.

  • Kawasaki Hastalığı:

Bu damarların iltihaplanmasıyla giden ciddi bir durumdur. Yüksek ve dirençli ateş, “çilek dil”, gözlerde kanlanma ve boyunda büyük lenf bezleri gibi farklı belirtilerle EAAH’den ayrılır.

El, Ayak ve Ağız Hastalığının Evde Tedavisi Nasıl Yapılır?

Öncelikle şunu bilmek içinizi rahatlatabilir: El, ayak ve ağız hastalığının virüsü doğrudan öldüren spesifik bir ilacı yoktur. Tedavideki amacımız, bu süreci çocuğunuz için olabildiğince konforlu hale getirmek ve vücudun kendi savunma mekanizmasının virüsü yenmesini beklemektir. Bu tamamen bir “destek tedavisi”dir. Hastalık genellikle 7-10 gün içinde kendiliğinden geçer. Bu süreçte antibiyotiklerin kesinlikle yeri yoktur, çünkü antibiyotikler sadece bakterilere etki eder, virüslere değil.

Evdeki bakımın en temel ve en önemli hedefi, ağrı ve ateşi kontrol altına alarak çocuğun yeterli sıvı almasını sağlamaktır. Ağızdaki ağrılı yaralar nedeniyle çocuklar yemek yemeyi ve su içmeyi reddedebilir, bu da vücudun susuz kalmasına (dehidratasyon) yol açabilir. Aslında bu hastalığın en sık görülen komplikasyonu budur. Dolayısıyla ağrıyı kesmek sadece çocuğu rahatlatmakla kalmaz, aynı zamanda hastaneye yatış gerektirebilecek sıvı kaybını da önler.

El, Ayak ve Ağız Hastalığında Ağrı ve Ateş İçin Ne Yapılmalı?

Ateş ve ağrı kontrolü, evdeki tedavinin bel kemiğidir. Doğru ilaçları doğru dozda ve zamanda vermek, çocuğunuzun genel durumunu hızla toparlamasına yardımcı olur. Genellikle parasetamol veya ibuprofen içeren ateş düşürücü-ağrı kesici şuruplar kullanılır. Bu ilaçlar hem ateşi düşürür hem de ağızdaki ve ciltteki lezyonların neden olduğu acıyı hafifletir, böylece çocuğun bir şeyler yiyip içme isteğini artırır.

Parasetamol, her yaştaki bebek ve çocuk için güvenli bir ilk tercihtir. Doktorunuzun önerdiği kilogram başına doza sadık kalarak 4-6 saatte bir verebilirsiniz. 6 aydan büyük çocuklar için ibuprofen de çok etkili bir seçenektir. O da yine doktorunuzun önerdiği dozda, 6-8 saatte bir, tercihen mideyi rahatsız etmemesi için tok karnına verilebilir. Şiddetli ağrı durumlarında, doktorunuza danışarak bu iki ilacı dönüşümlü olarak kullanmanız önerilebilir. Ancak bu konuda mutlaka doktorunuzdan net bir plan almalı ve doz aşımından kaçınmalısınız.

Çok önemli bir uyarı: Viral enfeksiyonlar sırasında çocuklara ve gençlere kesinlikle ASPİRİN verilmemelidir. Aspirin kullanımı, Reye Sendromu adı verilen, karaciğer ve beyin hasarına yol açabilen nadir ama çok tehlikeli bir duruma neden olabilir.

El, Ayak ve Ağız Hastalığında Beslenme Nasıl Olmalı?

Ağzı yara içindeyken bir çocuğa yemek yedirmek gerçekten zorlayıcı olabilir. Bu dönemde kuralımız basit: Acıtmayan, kolay yutulan ve serinletici şeyler! Amaç kalori aldırmaktan çok, yeterli sıvıyı aldığından emin olmaktır.

Neler Verilebilir?

  • Soğuk su
  • Soğuk süt
  • Ayran
  • Ev yapımı seyreltilmiş meyve kompostoları (şekersiz)
  • Yoğurt
  • Muhallebi
  • Puding
  • Dondurma
  • Meyveli donmuş yoğurt veya buz parmak (ice pop)
  • Elma püresi, muz püresi gibi yumuşak meyveler
  • İyi pişmiş ve ezilmiş patates veya sebze püreleri

Nelerden Kaçınılmalı?

  • Portakal, mandalina, limon gibi asitli meyveler ve suları
  • Domates ve domatesli her türlü yiyecek (çorba, makarna sosu vb.)
  • Tuzlu ve baharatlı yiyecekler
  • Cips, kraker gibi sert ve batıcı gıdalar
  • Sıcak çorbalar ve içecekler
  • Gazlı ve asitli içecekler

Eğer bebeğiniz biberonu veya emziği ağrısı nedeniyle reddediyorsa, sıvıları kaşıkla, küçük bir bardakla veya ilaç vermek için kullanılan şırıngalarla yavaş yavaş vermeyi deneyebilirsiniz.

El, Ayak ve Ağız Hastalığında Hangi Tehlike İşaretlerine Dikkat Edilmeli?

Hastalık genellikle hafif seyretse de çok nadiren ciddi bir hal alabilir. Bu nedenle hangi durumlarda rahat olup evde takip edebileceğinizi, hangi durumlarda ise mutlaka bir doktora başvurmanız gerektiğini bilmek hayati önem taşır.

Acil Doktor Değerlendirmesi Gerektiren Durumlar:

Aşağıdaki belirtilerden herhangi biri varsa, vakit kaybetmeden çocuğunuzu gören doktora veya en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız:

  • İnatçı Yüksek Ateş: Ateş düşürücülere rağmen 48-72 saatten uzun süren 38.5°C üzeri ateş.
  • Sıvı Kaybı Bulguları: Ağız ve dilin kuru olması, gözyaşının olmaması, bıngıldağın çökük olması, idrar miktarında belirgin azalma (örneğin 24 saatte 3’ten az bez ıslatma).
  • Aşırı Huzursuzluk: Çocuğun normalin çok üzerinde, teselli edilemeyen bir şekilde sürekli ağlaması.
  • Uykuya Aşırı Meyil: Çocuğun normalden çok daha fazla uyuması, uyanmakta zorlanması veya uyuşuk görünmesi.

Hemen Hastaneye Gidilmesi Gereken Durumlar:

Bu belirtiler hastalığın sinir sistemini etkilediğinin veya ciddi bir komplikasyonun habercisi olabilir ve acil müdahale gerektirir. Bunlardan birini fark ederseniz, derhal bir hastanenin acil servisine gitmelisiniz:

  • Miyoklonik Sıçramalar: Uyku sırasında veya uyanıkken ortaya çıkan, vücutta veya kollarda-bacaklarda ani, istemsiz, kısa süreli irkilme veya sıçrama hareketleri. Bu beyin iltihabının (ensefalit) en önemli erken bulgusudur ve asla göz ardı edilmemelidir.
  • Denge ve Koordinasyon Sorunları: Çocuğun aniden dengesiz yürümeye başlaması, ayakta duramaması veya el-kol hareketlerinde beceriksizlik.
  • Nöbet Geçirme (Havale): Vücutta kasılma ve titreme.
  • Bilinç Değişikliği: Çocuğun sizi tanımaması, sorulara anlamsız cevaplar vermesi veya uyandırılamaması.
  • Nefes Almada Güçlük: Hızlı nefes alıp verme, nefes darlığı, solunum sırasında hırıltı.
  • Cilt Renginde Değişiklik: Cildin soluk, mor veya benekli bir görünüm alması.
  • Şiddetli baş ağrısı ve ense sertliği.

El, Ayak ve Ağız Hastalığından Korunma Yolları Nelerdir?

Spesifik bir tedavisi olmayan bu tür bulaşıcı hastalıklarda en etkili silahımız her zaman korunmadır. Basit ama etkili hijyen kuralları, virüsün yayılmasını önemli ölçüde engelleyebilir.

  • El Yıkama: Bu en önemli kuraldır. Hem çocukların hem de onlara bakan yetişkinlerin, özellikle tuvaletten sonra, bez değiştirdikten sonra, yemek hazırlamadan ve yemekten önce ellerini sabun ve suyla en az 20 saniye boyunca yıkaması gerekir.
  • Yüzey Temizliği: Virüsün canlı kalabildiği oyuncaklar, kapı kolları, masalar ve alt değiştirme üniteleri gibi yüzeyler sık sık temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir.
  • Kişisel Eşyaları Paylaşmama: Bardak, çatal, kaşık, havlu, diş fırçası gibi kişisel eşyaların ortak kullanılmaması öğretilmelidir.
  • Öksürük ve Hapşırık Adabı: Çocuklara öksürürken veya hapşırırken ağızlarını bir mendille veya dirseklerinin iç kısmıyla kapatmaları gerektiği öğretilmelidir.

El, Ayak ve Ağız Hastalığı Geçiren Çocuk Okula Ne Zaman Dönebilir?

Hastalığı geçiren bir çocuğun, diğer çocuklara bulaştırmaması için bir süre evde kalması gerekir. Çocuğunuzun kreşe veya okula güvenle dönebilmesi için aşağıdaki kriterlerin tümünün karşılanması önerilir:

  • Ateş düşürücü ilaç kullanmadan, en az 24 saat boyunca ateşinin olmaması.
  • Genel durumunun iyi olması, kendini oyun oynayacak ve aktivitelere katılabilecek kadar enerjik hissetmesi.
  • Ağız içindeki ve ciltteki tüm yaraların kurumuş ve kabuklanmış olması.
  • Ağızdaki yaralar nedeniyle oluşan aşırı salya akıntısının kontrol altına alınmış olması.

El, Ayak ve Ağız Hastalığının Aşısı Var mıdır?

Bu ailelerin en çok merak ettiği sorulardan biridir. Şu anki durum şöyledir: Özellikle hastalığın ciddi formlarına neden olan Enterovirüs 71 (EV-A71) tipine karşı geliştirilmiş aşılar mevcuttur. Bu aşılar Çin gibi bazı Asya ülkelerinde yıllardır kullanılmaktadır ve EV-A71’in neden olduğu ağır hastalık ve ölümleri önemli ölçüde azaltmıştır.

Ancak bu aşıların en büyük kısıtlılığı, “monovalan” yani tek bir virüs tipine (EV-A71) karşı etkili olmalarıdır. Diğer yaygın etkenler olan Koksaki Virüs A16 veya atipik hastalığa neden olan Koksaki Virüs A6’ya karşı koruma sağlamazlar. Bu da EV-A71 aşısı olan bir çocuğun yine de başka bir virüs tipiyle el, ayak ve ağız hastalığı geçirebileceği anlamına gelir. Şu an itibarıyla Türkiye’de Avrupa’da veya Amerika’da ruhsatlandırılmış ve kullanıma sunulmuş bir el, ayak ve ağız hastalığı aşısı bulunmamaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir